Emekli ilkokul öðretmeniydi. Bir ay kadar önce "Azmi film"e bir senaryo götürüp býrakmýþtý. Azmi filmin sahibi o suratsýz adam da raflarý göstererek, "Bak," demiþti, "her yer senaryo dolu. Okumaya bile zamaným yok. Ama yine de senaryonu býrak, þu kaðýda da adresini, telefonunu yaz, senaryona iliþtir. Ben seni ararým."
Bir hafta sonra nedense aramýþtý: "Hemen gel, görüþelim," demiþti. Bunun üzerine gitmiþti emekli öðretmen. Azmi filmin sahibi bu defa kendisini oturtmuþ, çay söylemiþ ve "senaryonun dýþýnda birþey yazýp yazmadýðýný" sormuþtu. O da bir aþk romanýnýn bulunduðunu, ancak hiçbir yayýnevinin bunu basmaya yanaþmadýðýný anlatmýþtý. Azmi filmin sahibi de, "hemen romanýný al, gel," demiþti, "bir bakayým."
Evi Taksim'deydi. Bir koþu gitmiþti evine emekli öðretmen. Hemen alýp gelmiþti romanýný, heyecan içindeydi, ancak ne olduðunu kestiremiyordu. Romaný uzattýðýnda Azmi filmin sahibi, " Sen þimdi git, ben seni ararým," demiþti.
Þimdi de Azmi bey telefon etmiþ ve derhal gelmesini, görüþmeleri gerektiðini söylemiþti. Emekli öðretmen, Beyoðlu Ýstiklal caddesine geldi. Yeþilçam Sokaðýna girdi. Eskiden Fatma Girik'e ait olan Girik Hanýn ikinci katýna çýktý. Azmi filmin kapýsýný týklattý. Kapýyý getir götür iþlerine bakan genç açtý. Ýçeri buyur etti.
Azmi bey kendisine oturmasý için yer gösterdi ve "Bak hocam," dedi. "Ben senaryoyu çekmeyeceðim. Kitabýný da basmayacaðým. Þu anda elimde baþka filmler var. Onlarý çekiyorum. Kitabýna gelince, ben zaten yayýncý deðilim. Sadece ikisi de çok hoþuma gitti. Ýleride belki bunlarý film yapabilirim. Ancak, piyasa çok durgun, zaten iþler berbat! Sen de emeklisin, üçbeþ kazanmak istersen bana býrak, yoksa al git!" demiþti camdan dýþarý bakarak.
Emekli öðretmen zaten kitabý bastýramýyordu. Senaryo için yüzüne bakan yoktu. "Kaç para verirsin," demek geldi içinden. Utandý, gururuna yediremedi. Azmi filmin sahibi kendisine önceden hazýrlanmýþ matbu bir belge uzattý. Burada kitabý ve senaryoyu baþkasýnýn yazdýðý, kendisinin de sadece tashih iþinde çalýþarak yardým ettiði ve mukabilinde boþ býrakýlmýþ miktar parayý karþýlýk olarak aldýðý yazýlýydý. Ayrýca kitap ile senaryoyu yazanýn adý bölümü de boþ býrakýlmýþtý. Azmi bey o zamanýn parasý beþ milyarý kendisine uzatmýþtý. Doðrusu para fena deðildi. Almayýp ta ne yapacaktý, varsýn ad baþkasýnýn olsundu, bu çok mu önemliydi? Bir baþka kaðýtta da, tashih iþlerinde çalýþtýðý film þirketinin aleyhine bir basýn açýklamasý yaptýðý takdirde aldýðý paranýn on katý cezai müeyyide uygulanacaðý belirtiliyordu. Bu kaðýdý da imzaladý. Ayrýca þirketin böyle bir açýklama vukuunda limitsiz tazminat hakkýný da peþinen kabul ediyordu. Geçim sýkýntýsý çekiyordu, bütün þartlarý kabul etti.
Kalkarken Azmi bey sýk sýk uðramasýný ve ileride kadrolu senarist olarak onunla çokiyi iþler yapacaklarýný belirtti ve el sýkýþarak ayrýldý bürodan.
Emekli öðretmen dýþarý çýkýnca Azmi bey ünlü bir iþadamýný aradý. "Saygýlar beyefendi," dedi. " Aþk romaný tamam. Senaryo da tamam...Filmin çekimine hemen baþlamak üzere emirlerinizi bekliyorum!"
Telefonun öteki ucundaki ünlü iþadamý da, " Kitabý hemen bana gönder. Film hazýrlýklarýna baþla. Baþlangýç için yüz milyar gönderiyorum. Teferruatý müdürümle konuþursun," dedi. Azmi bey, " Emredersiniz beyefendi!" dedi. Bu film iþini tv'de dizi yapacak ve trilyonlar vuracak, devamýný emekli öðretmene yazdýracaktý.
Ünlü iþadamý telefonu kapadýktan sonra metresini aradý: "Caným, isteðin oldu, romanýn hazýr, yayýnlayacak gazete hazýr, bir reklam yaptýracaðým ki sen bile þaþacaksýn. Bu bomba patlarken tv için dizi filme baþlayacaksýn ve bir numara olacaksýn. Hadi akþama..."
Bu piyasa böyleydi. Kadýn cüzdandan, sevgili bir metres, gazete bol sýfýrlý reklam ücretinden, tv ücretsiz bir dizi kazanmaktan yararlanacak ve herkes mutlu olacaktý. Alan razý, satan razý...Böyle dönerdi iþler...Ve bütün giderler de holdingin eðitim hizmetlerine katký fonundan gösterilmek suretiyle vergiden düþecekti, gerçekte kayýp hazinenin olurdu, kimin umurunda, iþler týkýrýnda tekerlemesi döner dururdu...Diþlinin çarklarý sýmsýký kenetlenmiþti ve çark böyle dönüyordu, uyum saðlayamayan giderdi, bu kadar basit...
Bir süre sonra ünlü bir gazetede ünlü bir aktristin romaný yayýnlandý. Ardýndan bu romana ayný emekli öðretmen bir þiir yazdý ve þiir de ayný ünlü aktrist hanýmýn þiiri diye lanse edildi ve birisine sipariþle beste verildi ve beste ünlü bir þarkýcý tarafýndan kasete okundu, ayný müzik filme uyarlandý. Böylece þöhreti tükenmek üzere olan biri yeniden dirildi ve þuh kadýn, þýk kadýn, romancý kadýn, þair kadýn, senarist kadýn ünvanlarýna da sahip oldu. Bu ünlü kadýn kim mi? Biraz düþünün belki hafýzanýzýn bir yerlerinde küçücük bir iz kalmýþtýr.
Emekli öðretmen mi ne oldu? Azmi beyin kadrolu senaristi oldu. Emekli maaþýnýn en az beþ katýný, bazan onbeþ katýný ayda kazandý. Ama hep kendi eserlerinin arkasýndan bakakaldý. Hep o yazdý, ad baþkalarýnýn oldu...
Arada rakýsýný yudumlarken iki damla yaþ süzülüyordu yanaklarýndan ama ne yapsýndý, bu iþler böyle dönüyordu...