Güneþli, hafif rüzgarlý bir sonbahar günüydü. Genç adam, arkasý dönük olduðu halde; pencereden dýþarýyý eyrediyordu. "yapraklarýn dökülüþlerini görüyor musun?" dedi, duygu yüklü bir ifadeyle. Sonbahar, dýþarýda hükmünü icra ediyordu. Karþýda ki tek katlý evin avlusunda, þemsiye þeklindeki erik aðacýnýn sararmýþ yapraklarý rüzgarýn etkisi ile havada daireler çizerek uçuþuyorlardý. "Bilir misin? her yapraðý koruyan bir melek varmýþ. O býrakmadýkça yere düþmezlermiþ." Pencerenin önündeki akasya aðacýnýn yapraklarý hala yeþil ve zinde gözüküyordu. Ardýç aðacý, yapraðýný dökmemenin gururuyla bir minare þeklinde yükseliyordu. Yeþilliðinin bütün ihtiþamý üzerindeydi. Üniversitenin bahçesinde kavak aðaçlarý yapraklarýný dökeli çok olmuþtu. Caddeden; el ele, kol kola, kýzlar, erkekler gelip geçiyordu. "Sen, akýllý ve zeki bir kýza benziyorsun." Beklemediði iltifat hoþuna gitmiþti. Dinledi ve beklemeye geçti. Her iltifatýn arkasýndan genellikle bir istek geldiðini bilirdi. "Bana hatýralarýný yazar mýsýn?" "Bir genç kýzýn hatýralarý ne olabilir ki? Hem bunu neden istiyorsunuz?" "Hikayeni yazmak istiyorum." "Hiç düþünmedim. Hayýr, hayýr, yapamam." "Fevkalade yapabilirsin. Hem itiraz da istemiyorum" Genç adam, döndü ve bilgisayarýn tuþlarýna dokunarak; wordu açtý. Ekrana iri bir baþlýk atmýþtý. "adý da, "Taþradan Gelen Çiçek" olsun. Ýsim çok güzeldi. Genç kýz; içinden birkaç kez tekrarladý. "Taþradan Gelen Çiçek" "Taþradan Gelen Çiçek" Bu sanki kendini anlatýyordu. Bu nasýl olurdu? Genç adamý yeteri kadar tanýmýyordu. Bilgili birine benziyordu. Bakýþlarý ve sözleri insanýn içine iþliyordu. Yanýndayken bir þey yazmadý. Gitmesini bekledi. Uzun süre kalmadý. Ýþleri vardý gitti. Büro genç adamýn olmasýna raðmen; arada bir iþi oldukça uðruyordu. Hiç düþünmediði halde; bu emre itaat etmek istiyordu. Ýþe alýrken katý kurallar koyan ve sert konuþmalarý olan bu insaný; fazla tanýmýyordu. Görünüþü saygý duyulmayý telkin ediyordu sanki. Ýlk gün onu, çok sert ve katý kurallarý olan, anlaþýlmasý imkansýz biri olarak görmüþtü. Ýnsanlarý anlamak için sadece görüntü yetmezmiþ. Meðer hiç de öyle biri deðilmiþ. Annesi, insanlarý çekinilecek birer mahluk olarak göstermiþti. Hep öyle anlatmýþtý. Duygularý, akýldan öne geçiyordu. Duygularýnýn kendini yanýlttýðýný anladý. Babacan tavýrlarý karþýnda; ona olan sevgi ve saygýsý her geçen gün biraz daha artýyordu. Ýçinden "hatýralarýmý niçin yazmamý ister ki? Hikayeni yazmak istiyorum demiþti ya. O, bir yazar mýydý ki? Daha önceleri, ismini hiç duymamýþtý. Acaba, hiç kitap yazmýþ mýydý? Veya baþka bir sebeple istiyor olabilir miydi? Yazacaklarýmý bir baþka amaçla kullanabilir miydi?" Ardý arkasý kesilmeyen sorular aklýný kurcaladý durdu. Nereden ve nasýl baþlayacaðýný da bilemiyordu? Her þeye raðmen denemekle ne kaybederdi ki? Bu isteði, reddedemedi. Baþladý ve bir kaç satýr yazýp býraktý. "Oturduðumuz köy, bir daðýn eteðinde ve önünde koca bir ova uzanýyordu. Her yýl erken bastýran kar, yorgan döþek hasta gibi yatardý. Bahara hatta yaza kalýrdý. Hiç kalkasý gelmezdi. Daðlarýn ve taþlarýn karla kaplý olduðu bir günde doðmuþum. Günün anýsýna adýmý "Kardelen" koymuþlar. Kaderlerimizin benzer oluþundan mý? Ýsimlerimizin benzer oluþundan mý? Bilmiyorum ama adýmý taþýyan kardelen çiçeklerini bir ayrý seviyorum. Kýþýn ortasýnda kara inat kar altýndan boylarýný uzatýrlar. Parlayan güneþin altýnda nazlý nazlý boyun bükerler. Ak rengini kardan alýrlar. Kar suyu ile beslenir. Soðuða ve gecelerin ayazýna dayanýrlar. Katlanmayý bilirler. Sevgiye, sevince ve bahara müjdeci olurlar. Daðlarda ve kýrlarda yetiþtiklerinden dolayý kardelenler taþralýdýrlar. Bunun için utangaçtýrlar. Usul erkan bilmezler. Bir bakýma çekingenliðin ve utangaçlýðýn sembolüdürler. O, hep yalnýzdýr. O, hep yok ve acýlý günlerde vardýr. Bahar geldiðinde, tabiat renkten renge girdiðinde de yine yalnýzdýrlar. Çiçekler, topraðýn zindanýndan daima yaðmurun ipine tutunarak çýkarlar. Kardelen, karlý sarp ve buzlu yüksek tepelerde açan mucize çiçektir. Sarp ve yüksek tepeler onun vatanýdýr. Bazen en yakýn yeþillik bile çok uzaklardadýr kardelen için. Iþýða, güneþe sevdalýdýr yaratýlandan beri. Cýlýz bir ýþýk, küçük bir umut görse kýrar buzlarý, eritir karlarý kardelen. Iþýða, aydýnlýða ulaþmayý kafaya koymuþtur bir kere." "Kardelen þubat ayýnda karlarý delerek kendini gösteren soðanlý çiçeklerdendir. Türkiye`de Toros daðlarýnda doðada kendiliðinden yetiþmekte ve soyu giderek tükenmektedir. Kardelenin ince ve küçük yapraklarý vardýr. Beyaz çiçekleri damlacýklarý andýrýr. Karýn zorlu baskýsýný ve aðýrlýðýný delip yüzeye çýkarlar. Bu narin çiçek, bu niteliðiyle bizim yurtdýþýnda çeþitli zorluklarla boðuþarak hayata yükselen çocuklarýmýza benzerler. Bahara ait ne varsa, yaþama ait ne varsa, alýp götürecek karlar altýndaki ak sinesinde saklayacak topraðýn. Karakýþ kara topraðýn baðrýnda büyütünceye kadar ümitleri, koruyacak tohumlarý. Ve sonra yeniden Yüce adaletin söz sýrasýný ona vereceði ana kadar toprak annelik edecek ak saçlarýyla, yeþerecek ümitlere. Yeni muþtulara gebe bahar gelsin, toprak filizlerini büyütsün diye. Kalp ateþinin sýcaklýðýnda konaklasýn. Gönüllerin misafiri olsun, filizlenip boy vereceði bir sine buluncaya kadar. Ýþte son yapraklarýný da topraða veriyor aðaçlar, yavrusunu cennetlere yolcu eden anne hissiyatýyla." Birkaç gün sonraydý. Genç adam; "yazamaya baþlaya bildin mi?"diye sormuþtu. Kardelen, imtihan ediliyormuþ gibi bir mahcubiyet içerisinde "sadece birkaç satýr" diyebildi. Yazýyý açtý. Evet, yazýlan azdý. Genç adam, yüreklendirmek ve cesaretlendirmek için; "Bir insanýn hatýralarýný yazmasý aslýnda fevkalade bir þey. Ýçini birilerine dökerek; rahatlar. Ýnsanýn yaþamý boyunca sýr tutabilen gerçek dostu bir elin parmaklarýndan daha azdýr. Ama kalem ve defter dinler. Yazýlanlarý saklar. Anlattýklarýna asla ihanet etmez." Sözleri onu yüreklendirmiþti. Sonra, yazmaya devam etmiþti. "Dedem eriþmiþ bir adammýþ. Babamsa dini bütün, yiðit bir adammýþ. Ceketini, bahçede aðaca astýðýnda Hacý Ali Musa, evde diye çekinirlermiþ. Çok yakýþýklý ve bakýmlý bir adammýþ. Çok güzel sesi varmýþ Köyde üstüne güzel kaval çalan olmazmýþ. Bekarlýðýnda köyün genç kýzlarý aþýk olmak için yarýþýrlarmýþ. Unutamazlarmýþ. Merhametliymiþ. Seveni çokmuþ. Yardým ve ihsan etmeyi severmiþ. En büyük amcam, annem gelin olmadan kanserden ölmüþ. Üç halam olmasýna raðmen; genç yaþta ölmüþler. Babamsa, dedemlerin son çocuðuymuþ." "Rahmetli olan babamýn yüzünü hiç hatýrlamýyorum. Öldüðünde çocukmuþum. Baba sevgisinin, babanýn ne olduðunu bilemedim. Babasýz büyümenin zorluklarýný, güçlüklerini, babasýz olanlar daha iyi bilirler. Evin son çocuðuyum. Önümde bir aðabeyim ve iki ablam vardý. Hayatýn acýmasýzlýklarýna bizim için katlanan dul bir kadýn ne kadar baþarýlý olabilir? Kolay mýydý? Genç yaþýnda dul kalmak. Bir kadýnýn; evin hem erkeði hem de hanýmý olmak. Her insanýn cesaret edemeyeceði bir sorumluluktu bu. Ama neylesin ki iþ baþa düþmüþtü. Ne yapabilirdi? Evlenip çocuklarýný ortada mý býrakmalýydý? Böyle yapan çok deðil miydi? Ama benim annem annelerin en fedakarýydý." "Oturduðumuz ev amcamlarýn eviyle bitiþikti. Taþlarla örülmüþtü. Çamurdan sývalý iki katlý bir evdi. Babam rahmetli olduktan sonra; amcam adeta Azrail kesilmiþti. Babam saðken bile; babamý kýskanýrdý. Ama babamýn yiðitliði karþýsýnda hiçbir þeye cesaret edemezdi. Annem güzel bir kadýndý. Dört çocuðu olmasýna raðmen; genç bir kýzdan farksýzdý. Annemi tehdit ediyordu. Evli ve çocuklarý olmasýna raðmen; "ya benimle evlenirsin ya da defolup babanýn evine gidersin" diyordu. Annem bu gözü dönmüþ, amcamdan çok korkuyordu. Biz olanlarý sadece yaþlý gözlerle seyrediyorduk. Elimizden bir þey gelmiyordu. Babam hayattayken evimizden çýkmayanlar, sürekli babamýn yanýnda olanlar; artýk yoktu. Ne olmuþtu. Deðiþen neydi? Akrabalarda sadece bize üzülmekle yardým ettiklerini sanýyorlardý." "Biz de; amcamý gördüðümüzde kaçacak delik arardýk. Kendinden nefret ettirmiþti. Korkumuzdan dýþarýya çýkamýyorduk. Annem; ahýra kapýdan gidemiyordu. Evimizin salonundan ahýra inen bir kapý açmýþtý. Bu kapýya, merdiven dayadý. Bu þekilde hayvanlarý besliyordu. Bu kapýdan kimsenin haberi yoktu. Üzerini tahta ve kilimlerle kapatmýþtýk. Bu þekilde fark edilmiyordu." "Yaðmurlu bir sonbahar günü idi. Amcam; yine annemle tartýþýyordu. Biz; korkumuzdan titriyorduk. Annemi dövmek için içeriye girmeye çalýþýyordu. Ama baþaramadý. Yaðmurdan dolayý toprak olan evimiz akýyordu. Islanmadýk bir yer kalmamýþtý. Yataklarýmýza varana kadar her yer ýslanmýþtý. Yatacak ne yer, ne de yatak kalmýþtý. Annem aðlýyor, bizde annemin aðlamasýna. Göz yaþlarýmýz yaðmur sularýna karýþýyordu. Annem daha fazla dayanamadý. Çektiði sýkýntýlar gözüne görünmüyordu. Amcamýn yaptýklarý çok yýpratmýþtý bizleri. Üstelik akrabalardý. Amcam, annemin halasýnýn oðluydu. Ama hiç kimseden çekmemiþti, amcamdan çektiði kadar. Dayýmlara haber gönderdi. Adeta yalvarýrcasýna "beni kurtarýn bu deliden" diyordu. Dayýlarým toplanýp geldiler. Traktörü çektiler evin önüne, eþya olarak fazla bir þey yoktu. Bütün köylü, amcama lanet yaðdýrýyordu. Hem aðlýyorlar hem de eþyalarý traktöre taþýyorlardý. Evimizin önü cenaze evi gibiydi. Sanki babam o gün yeniden ölmüþtü. Kolay deðildi babamýn hatýralarýný býrakýp ta baþka köyegöç etmek. Köyün kadýnlarý bir yandan aðýtlar yakýyorlar bir yandan da bize sarýlarak dua ediyorlardý. Ben o zaman dört buçuk beþ yaþlarýndaydým. Evimizi sökmüþlerdi. Arkamýzda babamdan kalma sadece bir toprak yýðýný býrakmýþtýk. Amcama, "bütün dünya senin olsun biz gidiyoruz daralma " dercesine yaþlý gözlerle bakýyorduk." "Ýdealim; bir kadýna yakýþýr meslek sahibi olmaktý. Beni, bugünlere getiren; dünyanýn en fedakar insaný olan anneme bakmaktý. Herkesin annesi çok fedakardýr ama benim ki baþka bir fedakardý. Tüm gençliðini, bizi büyütmek amacýyla harcamýþtý. Evlenerek; bizi, bir baþkasýnýn eline býrakmadý. Gerek maddi sýkýntýlardan, gerekse sahipsizlikten kaynaklanan meseleler yüzünden, arzu ettiðim mesleði edinemedim. Ýnsanýn baþarýlý olabilmesi için mutlaka bir desteðe ihtiyacý vardýr. Bu desteði annemden baþkasýndan almadým, alamadým." "Çocukluk günlerimi; yaþayamadým. Ýlkokul beþinci sýnýfa giderken, hafta sonlarý daðlara fidan dikmeye giderdik. Yaþým küçük diye almazlardý. Yalvarýrdým. Ne olur beni iþe götürün, çalýþabilirim derdim. Anam gündüzleri daða fidan dikmeye gidiyor, geceleri ise lamba ýþýðýnda kilim dokuyordu. Babamýn ölümünden bir süre sonra annemin köyüne göç etmek zorunda kaldýk. Ama ancak sekiz ay dayanabildik. Annemin babasý; yani dedem annemi evlendirmek istedi. Annem reddetti." "Tekrar Babamlarýn köyüne döndük. Bir süre çadýrda yaþadýk. Yeniden ev yaptýk. Aradan geçen zaman amcamý uysallaþtýrmýþ veya da yýlmýþtý. Bir gün daða oduna gittiðinde; kalp krizinden köyden kavgalý olduklarý insanlarýn kucaðýnda öldü. Kýrk gün sonra da yeni evli oðlu yol kenarýnda dolmuþ beklerken trafik kazasýnda öldü." "Akrabalarýmýz, babam öldükten sonra bize karþý çok sorumsuz ve duyarsýz olmuþlardý. "Ne haliniz varsa görün" diyorlardý. Allah'a þükürler olsun, annemin yüreði sayesinde, kendi ayaklarýmýzýn üzerinde durabildik. Þu anda muhanete muhtaç deðiliz. Eskiden yalýnýzca anam çalýþýyordu. Çok þeye yetiþemiyordu. Ve çok rezillik çektik. Yiyecek kuru ekmek bulamayýp; çok aç yattýðýmýz zamanlar oldu. Ýsyan etmemeyi anam öðretti. Her þeye raðmen þükretmesini, büyük bir sabýrla gelecek rahat günleri beklemeyi öðretti. Aslýn da yazacak çok þey var ama ben kýsaltarak yazmak istiyorum." "Bu yaþýma kadar, okula giderken yeni bir kitaba sahip olmadým. Büyüklerim de öyleydi. Aðabeyimi, babam trafik kazasýnda öldükten sonra ortaokulundan almýþlardý. Biz kýzlar, okula hep anamdan gizli kayýt yaptýrmýþtýk. Maddi sýkýntýlardan dolayý okutamam sizi derdi. Ama baþarýlý olduðumuzu görünce; öðretmenlerinde zorlamasý ile bizi okuldan almaktan vazgeçti. Üniversiteye kadar geldim. Baþkalarýnýn; eski kitaplarýyla okuyordum. Cebimde; on milyon zor olurdu. Gerekirse yemeklerimden kýsarak onunla bir ay geçinmeye çalýþýrdým. Bu durum beni cimri deðil ama tutumlu olmaya sevk etti. Hayatta en nefret ettiðim þey cimrilikti. Çektiðim sýkýntýlar bende hýrsý oluþturdu. Bir gün çok param olursa; benim gibi durumumda olanlara yardým etmeyi isterim. Düþüncelerim gerçekleþir mi bilmiyorum? Üniversiteyi; çok zorluklar içerisinde bitirdim." "Arkadaþlarým; bana bu sýkýntýlara raðmen nasýl hayata iyimser bakýyorsun, nasýl mutlu olabiliyorsun derlerdi. Bende onlara zaman her þeyin ilacýdýr, son gülen iyi güler derdim. Bu tutumumdan dolayý çevremden çok taktir alýrdým. Caný sýkýlan, "bana moral ver" diye yanýma gelirdi. En umutsuz anýmda bile; mutlu olmayý, hayattan zevk almayý bildim. Önemli olan da sýkýntýlar içinde var olmayý, ayakta kalabilmeyi baþarmaktýr. Çalýþmayý çok istiyordum. Amacým þimdiye kadar hep rezillik çeken anamý rahat ettirmekti." "Ýhtiyacým olmasa evimden dýþarý çýkmazdým. Çünkü kadýnlarýn çalýþmasýna karþýyým. Bir kadýn muhtaçsa, bakmakla yükümlü olduðu birileri varsa, kocasý ölmüþ veya boþanmýþsa, ülkeye faydalý mesleði varsa, çalýþsýn. Kadýnýn yeri erkeðinin dizinin dibidir. Erkek getirmeli, kadýn israf etmeden güzel bir þekilde deðerlendirmeli en güzeli budur bence. Benim fikrime katýlmayacak çok kadýn olabilir. Yuvayý diþi kuþ yapar. Kadýn kendi görevini, erkekte kendi görevini bilmeli. Evlilikte kadýna da çok iþ düþüyor. Erkeði evine kadýn baðlar. Erkeðim beni aldatýyor. Kim bilir ne eksiðin varda erkeðinin gözü dýþarýda oluyor. Anlayýþ lazým. Koca sinirlenirse; kadýnýn cevap vermemesi gerekir." "Siniri geçince gelip özür dileyecektir. Yani alttan almak çok önemlidir her kadýn baþarýlý olamaz bu konuda. Dünyada erkeðin en büyük cenneti kadýn, cehennemi de kadýnýdýr. Evlendiðim zaman, dört dörtlük bir ev hanýmý olmayý çok istiyorum ve bunu baþaracaðým. Erkekte kadýnýný sadece bulaþýk, çamaþýr yýkayan çocuklara bakan olarak görmemeli. Kadýnlar ilgi ister. Ýþinin yeri ayrý olmalý. Eþinin yeri ayrý olmalý. Ýkisine de vakit ayýrmalýdýr. Çalýþýyorum diye bütün sinirini evde eþinden çýkarmamalý. Eþiyle güzel konuþmalý. Sýkýntýlarýný eþiyle paylaþmalý, eþi de hem evdeþi, hem de dert yoldaþý olmalý." "Yoksulluk çekmiþ olmama raðmen; hiçbir zaman lüks peþinde olmadým. Yeter ki, mutlu bir yuvam olsun. Tek odalý ev de; benim için saray gibidir. Hangi zengin, mal varlýðýný ahrete götürebilmiþ? Muhanete muhtaç olmayacak kadar olsun, yeter. Fazla zenginlikte zarardýr. Fazla fakirlikte. Ýkisi de adamý kötü yola sevk edebilir. Eðer, zenginlik merhameti ve imaný yok edecekse hiç vermesin daha iyidir. Anamýn istediði de bizi helal süt emmiþ birileriyle evlendirip mürüvvetimizi görmek. Ancak o zaman rahat bir nefes alýr. Yapmak istediðim þeyleri söyleyince anam bana "yanýnda eþin olursa, kimsenin bir þey söylemeye hakký olmaz, ama tek baþýna bir kýza namusuyla çalýþýyor da olsa söyleyecek bir þey bulurlar" der. Erkeksiz kadýn gövdesiz dala benzer. Yapmak istediklerini hiçbir zaman tam olarak yapamazsýn. Kadýn erkek eþittir derler ama hayýr hiçbir zaman eþit olamaz." Günler gelip geçiyordu. Kardelen'i yeni bir hayat bekliyordu. Ýþyerinde rahatsýzlanýr. Sancýlar içerisinde kývranmaktadýr. Patronun bekar genç ortaðý tarafýndan özel doktora götürülür. Muayene olur. Film, tahlil derken; safra kesesinde taþ ocaðýný andýrýr bir þekilde on sekiz adet taþ vardýr. Bir an önce ameliyat olmasý gerekmektedir. Bayramdan birkaç gün önce ameliyata yatar. Ameliyatla taþlarý alýnýr. Hastanede bir kaç gün yatmak mecburiyetinde kalýr. Kýsa bir zamanda baþýndan geçenlerin karþýsýnda beklemediði ilgi ile karþýlaþýr. Yapýlan ziyaretler, getirilen çiçekler, yapýlan yardýmlar karþýsýnda minnettardýr. Bu arada abisinin çalýþtýðý özel þirket abisini iþten çýkarmýþ, kara kýþýn ortasýnda evde karakýþtan daha acý gelmiþtir. Eve gelir getirecek hiçbir þey yok. Kar kýþ her yýlkýndan daha zor þartlar altýnda geçmektedir. Sanki, her þey; üst üste gelmiþ ve evde yakacak gereðinden önce bitmiþtir. Kader aðýný örmekte, bu iki genç yoðun duygular yaþamaya baþlamaktadýrlar. Ama Kardelen'in önünde haklý olarak endiþe edebileceði evlenme yaþýný doldurmuþ ama bir türlü kýsmeti çýkmamýþ iki ablasý vardýr. Sevmek, severek evlenmek arzusu içerisindedir. Duygularýný ima etse de söyleyememektedir. Bir gün arzu ettiði halde söyleyemediði teklif karþý taraftan gelir. Patronu gelip koltuðuna oturmuþtu. Kardelen : "çay içer misiniz?" sualine karþý "birini de kendine al" demiþti. Eskisi kadar çekinmiyordu. Alýþmýþtý nasýl olsa. Ama saygýyý da elden býrakmamaya kararlýydý. Çaylarý getirdi ve karþý koltuklardan birine oturdu. "Senden memnunum Kardelen. Sana bir teklifim var. Düþünmeni ve sonra karar vermeni istiyorum. Kabul etmekte veya ret etmekte tamamen hür ve serbestsin." Kardelen, meraklanmýþtý. Kalbi yerinden çýkacakmýþ gibi atýyordu. Ne teklif edebilirdi? Teklifi ne olabilirdi? Ya aklýna geldiði gibiyse. Kendine olabilir miydi? Ama kendisi evliydi. Yok yok, bu olamazdý. Bir þeyler sezmiþ, veya duymuþ olabilir miydi? Saygý duyduðu bu insandan, azar iþitmek, ölmekten daha zordu. Bir daha asla yüzüne bakamazdý. Öylesine konuþuyor olamazdý. Kardelen utangaçlýðý içinde kýzardý. Sýkýldý. Ýçinde ala bora olan sorular karþýsýnda tufana tutuldu. Bir süre sesi, sedasý gelmedi. Kendine gelememiþti. Kýsýk bir sesle "dinliyorum, efendim" diyebilmiþti. "Seni aramýzda görmek istiyoruz. Diðer bir tabir ile gelinim olur musun? Seni Ahmet'e istiyorum." Kardelen,rahatlamýþtý. Aradan geçen zaman fazla uzun olmamýþtý. Baþtan konulan kurallar, yürüyor gibi gözükse de zaman zaman ihlallere kadar varmýþtý. Acaba Ahmet'e karþý olan duygularýndan haberdar mýydý? Neler biliyordu? Bu teklifi Ahmet'ten habersiz mi yapmýþtý? Ahmet'in haberinin olmamasý mümkün deðil gibiydi. O zaman Ahmet'in de karþý olumlu duygularý olmalýydý. Ahmet'in bakýþlarýndan ve yumuþak davranýþlarýndan alaka duyduðunu yüreðinde hissediyordu. Geçen günlere raðmen; Kardelen tereddüt etmektedir. Önünde iki ablasýnýn olmasý, Kardeleni haklý olarak endiþelendirmekte, hatta kara kara düþünmektedir. Kendi kendine çözüm üretmemektedir. Annesi bir þeyler sezmesine raðmen kýrýcý bir þeyler söylememektedir. "Kýzým yüreðine hakim ol. Gönlünü kaptýrma " derken bir þeyler sezdiðini de açýða vurmaktaydý. Teklifi kabul etmiþ; iþin devamýnýn zamana býrakýlmasýný arzu etmiþti. Kýþ bir türlü bitmek bilmedi. Bahar gelmeden günler yaza durdu. Nihayet badem ve erik aðaçlarý her zamanki gibi yapraklardan önce çiçeklerle donandý. Annesi "böyle olmayacak, þehir bize göre deðil, köye döneceðiz." Derken Kardelenin içini tarifi imkansýz ayrýlýk acýsý sarmaktadýr. Geçmiþi köy hayatý ile dolu da olsa; þehrin rahatlýðý ve yüreðinde açan sevda çiçeðinin solmasýndan korkmaktadýr. Bahara erdim derken; karakýþa dönmekten ürkmektedir. Bir Cuma gününde ailesine düðürcü gidilir. Çaylar içilir. Hal hatýr sohbetlerinden sonra niyet açýklanýr. Mihriban kýzýn, yüzünden dökülenler; yere düþmeden buza kesmektedir. Her gün caný kadar; sevdiði yeðenini gelen misafire hakaret edercesine dövüp, aðlatarak tavýr koymaktadýr. Hiçbir þeyden habersiz gözüken anne bile; þokta, þaþkýndýr. Gün; yýl olur, zaman bir türlü geçmek bilmez. Düþünün denilerek müsaade istenir. Misafirlerin gitmelerinden sonra eve gelen Meral kýz; eve anlatýlanlar karþýsýnda baygýnlýk geçirmekte, o anda iþte olan Kardelen'i ise tarifi imkansýz bir fýrtýna beklemektedir. O gün bir türlü geçmek bilmedi. Umutlarý, endiþelerine çare olamadý. Biliyordu ki; iki abla, iki kara yýlan olup; dönüp dönüp sokacaklardý. Anne, "emeklerim yüzüne gözüne dursun" diyecek; en aðýr kahýrlarýný; üstüne üstüne alacaktý. Umutlarý, yüreðinde filizlenmekte olduðu sevgi adýna direnmeli, her kahýra katlanmalýydý. Muþtulu bir ilkbahar akþamýnýn alaca karanlýðýnda; eve giderken ayaklarý; bedenini taþýyamaz olmuþtu. Eve, gitmek istemiyordu. Ama; baþka çaresi de yoktu. Dalgýnlýktan etrafý görmüyordu. Evdekileri, soluklarý burnunda, pencerede önünde yolunu gözler buldu. Bütün gözler; sarý yýlanýn hain bakýþlarýndan daha yakýcýydý. Beklediði an gelmiþti. Ne olacaksa olsun. Fýrtýna mý yoksa kýyamet mi kopacak; kopacaksa kopsun istiyordu. Her geçen anýný buna hazýrlamýþtý. Acýyan ve içine aðlayarak; bir kýyýlara sinen yengesinin önünde, annesi ve ablalarý; üç koldan saldýrdýlar. "bunu bize nasýl yaparsýn?" diyorlardý. Sevmek suç muydu? Sevilmek, istenmek suç muydu? Evde kalan ablalarýn olursa suç olurdu. "Sen nasýl bir insansýn?, Ayazlý gecelerde, parmaklarým kanaya kanaya kilimler dokum. Üç beþ kuruþ harçlýk için. Daha ellerimin kanlarý kurumadý. Hem bunu bizden gizlemeyi nasýl becerdin? Kesinlikle evlenemeyeceksin. Seni asla o oðlana vermeyeceðiz. Hatta ölsen bile." Kardelen, bütün saldýrýlara cevap vermedi. Onlar, içlerindeki hýnç ve kini iyice kusmalarýný bekledi. Uzun süre susmasý; onlarý daha da hýrçýnlaþtýrmýþtý. Anne, kara kara düþünüyordu. Annesi, "Yarýndan tezi yok, iþi býrakýyorsun." dedi. Kardelen; göz yaþlarýný tutamadý. Bir iki damla göz yaþý yanaklarýndan yuvarlanarak göðsüne düþtü. Göz yaþlarýný içine akýtmayý yeðledi. Kanadý kýrýlmýþ bir serçe gibiydi. Akþam yemeðini yiyemedi. Gece, gözlerine uyku girmedi. Sabahý zor etti. Her ne olursa olsun iþe gidecek ve genç patronu ile vedalaþacaktý. Yanýnda annesi ve büyük ablasýnýn arasýnda; birer zabitten farksýz koruma ve kollama altýnda iþ yerine geldiler. Genç patronu, her zamanki gibi kendilerinden sonra geldi. Hiçbir þey olmamýþ gibi tebessümle, hepsine ayrý ayrý "hoþ geldiniz" dedi ve bir gecede Kardelen'in gereðinden fazla yýpratýldýðý gözünden kaçmamýþtý. Kadýn, "oðlum, Kardelen'i almaya geldik. Köye gideceðiz." Genç adam : olgunlukla "Teyze, Kardelen sizin. Ne zaman arzu ederse gidebilir." Sabahýn bu ilk vakitlerinde; Kardelen, ana ve ablasýnýn ortasýnda bir mahkumdan farksýz; infaz edilmek üzere; vedalaþarak iþten ayrýldý. Aradan bir hafta geçti. Genç adam, netice için; eþiyle birlikte; Kardelen'lere vardýðýnda evde kimse yoktu. Ýkinci gün, gelin ve Kardelen'i eve; anne ve iki kýzý misafirliðe gitmiþ olarak buldu. Kardelen, sevindi. Hürmet etti. Sormasýna fýrsat vermeden anlattý. "Beni, kesinlikle vermek istemiyorlar. Biliyorum ki; benim ailem; sizlere layýk deðil. Ben de; sizlere layýk deðilim. Beni kabul etmeniz bile; þereflerin en büyüðüdür. Aileme ihanet içinde olmak istemiyorum. Seviyorum. Sevmeye de devam edeceðim. O, daha güzel ve daha þerefli kýza layýk bir insan. Ve yarýn annemle köyümüze gideceðim." Bir gün sonra; ailesi evdedir, hiçbir þey olmamýþ gibi varýlýr. Çay faslýndan sonra müsaade istendiðinde; annesi "bu iþ olmayacak, kesinlikle de köye gelmeyin." Ablasý "kýzýn beyni yýkanmýþ, o daha cahil" diyordu. Gen adam "On dört on beþ yaþýnda ki kýzlarýn gelin gittiði bir memlekette, yaþý yirmi dört ve üniversite bitirmiþ kýzýn cahilliði mi olur? Zorla almak istemiyoruz. Hayýrlýsýný diliyoruz." Bir gün sonra Kardelen, annesi yanýnda olduðu halde köyüne gitmektedir. Her þeyi geride býrakýrken; içten içe söylenmektedir. "Dostluðu, komþuluðu, kardeþliði Arkadaþlýðý, sýrdaþlýðý, yoldaþlýðý Hasýlý Sevgiyi ve insanlýðý Terk ediyorum þehirle birlikte Duyuyor musun? Feryad'ýmý Duyuyor musun? Ah' ýmý, Sýzýsýyla dolu yýkýk kalbimle Terk ediyorum þehirle birlikte" Kardelen; gönlü yýkýk, köyde, pencere önündeki divanda oturmakta ve arzularý rüyalara dönüþmektedir. Sýcak bir yaz akþamýnda; avludaki yazlýk tahtta yastýklara yaslanarak; oturmakta yýldýzlarý seyretmekteydi. Kendinde deðildi sanki. Yaz böcekleri ötüþmektedir. Yassý tepeden, doðmakta olan; ay dolunaydaydý. Uzaktan bir kaval sesi gelmekteydi. Sese yöneldi. Dinledi. Köyün çýkýþýnda; ulu bir çýnar aðacý altýnda, çoban çeþmesinden gelmekteydi. Etrafta kimseler yoktu. Üzerinde bembeyaz bir ipek elbise vardý. Hafif hafif esen yel; aþýðýn dizelerini de beraber getirmekteydi. Dinledi. Dinledi. Evet, bu ses onun sesiydi. Adeta yürümekten daha çok uçarak çeþmeye varmýþtý. Koca kayanýn üzerinde, baðrý yanýk sesiyle içten içe söylüyordu. "Bendeki bir dert ki, Anlatamam kimseye, Kulak verip de beni Dinler misin Kardelen? Sardý tüm benliðimi, Mecalim yok gülmeye Sende benle aðlayýp, Ýnler misin Kardelen? Hatýralarýmýzla dolu Gurbet aksamlarýnda Hasret denen türküyü Söyler misin Kardelen? Senin de gözlerin yaþ Aðlamýþsýn besbelli Mevsimin gelmeyince Açar mýsýn Kardelen? Dostu oldum gecelerin Çözemedim bilmecelerin Cevabýný sen bana Çözer misin Kardelen? Ayrýlýk tattýrsa da acýsýný, Unutamazsýn hatýrasýný Hepsini bir kalemde Siler misin kardelen? Yurdun daðlar senin Hep yükseklerdesin Eðilip de elimden Tutar misin Kardelen? Sevda içimde bir sancý Ýyisin amma çoðu zaman acý Çaldým iþte kapýný Açar misin kardelen? Arkadan bir dürten olmuþtu. Geri döndü. Baktý. Gözlerini açtýðýnda annesi baþucundaydý. "yataðýna yat da öyle uyu" Etrafý dinledi. Yaz böcekleri dýþýnda ne bir kaval, ne de onun sesi vardý. Anladý ki, rüya görmüþtü.
Yýldýzlar yaðýyordu saçlarýna. Aðlamak ve gözyaþlarýnda boðulmak için; sýðýnacak bir köþe arýyordu. Düþüncelere dalmak ve yeni düþüncelerle buluþmak için. Kimselere anlatamadýklarý ve kafasýndan atamadýklarý bir yumruk gibi içine oturuyordu. Hatýralarýn acýsý yüreðini dolduruyordu. Hak etmeyen insanlara sevgi, ilgi, zamaný vermenin ýzdýrabý yakýp kavuruyordu içini. Bir deniz, bir okyanus misâli kabaran, ve ruhunu cendereye alanlarýn biraz olsun azalmasý için, yine bir dost, bir can arkadaþý arýyordu akþamýn loþluðunda. Rüzgâr önünde savrulan bir yaprak misâli, derin vadilerde, koyaklarda dolaþýyordu. Düþüncenin dar geçitlerinde, sonsuz kývrýmlarýnda ayak sürüyen zihnini dinlendirmek için yeni yollar arýyor, yeni kitaplara dalýyordu. Yarýlan, bölünen, çýrpýnan ve duygusallýktan çatlayan yüreðini ferahlatmak için bir o yana, bir bu yana koþuyordu. Sokaklar mekâný ve kat ettiði mesafeler boyunca sonu gelmez çeliþkilerle boðuþuyordu. Daðýlan ve daðlayan cümlelerin verdiði ince aðrýyý dindirmek için; soðuk sularýn altýna baþýný uzatýyor, soðuk yerlerde yatýyordu. Fiziksel bir yankýnýn eseri olmayan bu durumu bilmesine raðmen yine de bütün bunlarý yapýyordu. gözyaþlarýnda boðulmak için Kararan bir gökyüzü altýnda ve kirli bir yeryüzü üzerinde volta atýyordu gece kuþlarý. Hýrsýn, kinin, kibrin ve nefretin taraftarlarý kendilerine özgü mekânlarda yeni planlar kurup; iyiliði, dostluðu ve barýþý yýkmanýn, insanlýðý zora sokmanýn hesabýný yapýyorlardý. Mesafeler aþýlýyor, güzellikler törpüleniyor ve acýlar harmanýnda yeni yeni yýkýntýlar oluþturuluyordu. Boþa geçen zamanda gencecik vücutlara zulümden imzalar atýlýyordu. Nazik ve kibarlar bir kenara çekiliyor; meydaný "kötülüðün erleri" dolduruyordu. Gün yitiriyordu ziyasýný. Kuþlar yollara düþüyordu. Acýlar ve anýlar tazeleniyordu. Ruhlar birer pervane olup kendi etrafýnda dönüyordu. Hüzün kaldýðý yerden devam edip, sineleri yakmayý sürdürüyordu. Kaybettiklerine aðlýyordu. Hürriyetlerini kaybedenler, özgürlükleri için sýzým sýzým sýzlanýyorlardý. Kader mahkumlarý bir günü daha defterden düþüyordu. Sokaklar boþalýyor; evler, kahveler, meyhaneler doluyordu. Kafayý tütsüleyenler; feleðe kahredip nara atýyorlardý. Yine de kimse kendini sorgulamýyordu. Çocuklar neþeleriyle evleri dolduruyordu. Umutlarý giderek azalanlar, biten bir günde de bir þey kazanamamýþ olmanýn korkunç ýzdýrabýyla yanýp tutuþuyorlardý. Fakirliklerine, kimsesizliklerine, arkasýzlýklarýna kahredip, "Dünyanýn düzeni bu mu?" diye haykýrýyorlardý. Ve seslerini yine kendilerinden baþkasý duymuyor, iniltilerine hiç kimseler kulak asmýyordu. Hayaller sökün ediyordu dört bir yandan. Aþka dair, mutluluða dair, servete ve devlete ve þehvete dair. Uðruna mücadele edilmesi, çalýþýlmasý düþünülen hayaller. Bir defa daha görmek, bir kere daha sevmek adýna kurulan hayaller. Izdýraplarý büyük, mutluluðu bir an olan hayaller kuruluyordu. Piþmanlýðýnýn vereceði acý tahmin edilmesine raðmen yine de istenilen ve gerçekleþmesi arzu edilen hayaller. Akýlla deðil de; hisle, mantýkla deðil de; sezgiyle at baþý koþan hayaller. Hatýralar boðazýna doluyordu ellerini. Her akþam olduðu gibi yeniden hesaplaþýyordu yaþadýklarýyla. Yaþayýp isteyip de, yaþayamadýklarýyla. Geriye dönüþlerle bir film þeridi gibi geçiyordu hayatý gözünün önünden. Hayatýndan geriye kalanýn hatýralar olduðunu bir kere daha anlamanýn verdiði azapla yeniden sarsýlýyordu. Hayatýn mâzide gizli olduðu gerçeðinin bir kere daha farkýna varýyordu. Ana, baba, eþler, yarým kalan aþklar, yaþandýðý zamanlarda dünyanýn sonu olarak bildiði sevdalar, kardeþleri, arkadaþlarý geçiyordu hatýralar resmi geçidinden. Orada en çok yer edenlerle paylaþtýklarýný bir kere daha yaþama imkanýn olmadýðýna aðlýyordu. Birer gözyaþý olup dökülüyordu göz pýnarlarýndan, niþan aldýðý yüreðini doðru, Zalimler, tarihin kaydedeceði yeni zulümlere kapý açýyordu. Mazlumlar yeni çilelere uðruyordu. Birileri, kendilerinin hiçbir zaman yapmayacaklarý fedakârlýklarý, yine baþkalarýndan bekliyorlardý. Vatan adýna, millet adýna, din adýna. Geliþme, ilerleme ve kurtarma adýna. Anlayanlar anladýklarýyla kalýyor, anlayamayanlar her vakit olduðu gibi yine ön safta yer tutuyorlardý. Yüreðinin kývrýmlarýnda dolaþýyordu. Hasretini þarkýlar taþýyordu uzaklara. Þarkýlar ve yangýnlý türküler, duygu dünyasýnýn kýlavuzu oluyordu. Yeni melodiler vasýtasýyla, ruhu inceldikçe inceliyor, kelimeler birer ateþ topu gibi zihnine hücum ediyordu. Þiirlere, yazýlara ve yeni konularda buluþuyor. Akþam ve musiki ele ele vererek, içinde; yeni ateþler yakýyordu. Savrulan, zamandan zamana. Düþen, mekândan mekâna. Saatler bu minval üzre sürüp giderken, sabah oluyor, gün doðuyor ve yeni bir akþamý bekliyordu.